Sinekli Bakkal – Halide Edib Adıvar Özeti - Kitap İncelemesi

Kitabın Adı : Sinekli Bakkal
Kitabın Yazarı : Halide Edib Adıvar

Sinekli Bakkalın İncelemesi :

OLAY ÖRGÜSÜ: Roman iki ana kısımdan oluşuyor. Birinci kısım kendi içinde yirmi yedi bölüm halindedir. İkinci kısım ise kendi içinde yirmi üç bölümden oluşuyor.
Romanın geneli göz önüne alınırsa siyasal,toplumsal ve duygusal sorunlarla örülmüş bir olay örgüsü dikkati çeker. II.Abdülhamit dönemi anlatılmaktadır. Ama sadece bir dönemin anlatıldığı bir roman değildir. Romanda Rabia’nın hayat hikayesi daha ön plandadır. Romanın ilk bölümünde daha çok ve karışık olaylar birbiri ardınca anlatılıyor; bu bölüm çözülecek olan bir düğüm şeklinde son buluyor. İkinci bölümde olay daha özele iniyor; daha yavaş bir şekilde Rabia’nın hayatı anlatılıyor. Romanın sonu hızlı bir şekilde ve çözüme ulaşarak bitiyor. Yazar,bu romanda kendi inandığı felsefeyi, değerleri olay örgüsüyle birlikte anlatıyor. Romanda zamana,reel hayata göre ya da bize göre ters gelen ve eleştirilecek noktalar olabilir; fakat bence önemli olan yazarın kendi görüşlerini ve kendi doğrularını güzel bir şekilde sunabilmiş olması ve bu sunumun en çok basılan-okunan romanlardan olabilmesidir.
Halide Edip’e göre medeni bir kadın iyi bir eğitimden geçmeli,dil öğrenmeli,spor yapmalı; toplum içinde çok rahat kendini ifade edebilmelidir. Romanın baş kahramanı olan Rabia da o dönemin şartlarına göre toplum içinde kendini çok rahatlıkla ifade edebilen her kesim tarafından sevilen ve saygı duyulan bir kadındır. Meselelerde bahsettiğim gibi bu roman,kendince, “olması gerekenleri” ve pek çok konudaki ideallerini,belki de bir nevi “simeranya”sının ipuçlarını yansıtıyor.
*ZAMAN: Bu roman II.Abdülhamit zamanında geçiyor (33 sene) . Roman,Sinekli Bakkal’ın tanıtımı ve Emine ile Tevfik’in çocukluklarıyla başlar. Çocuklukları gibi evlilik dönemi de kısaca anlatılır. Bu dönemi yaklaşık olarak 15-20 sene kadar düşünebiliriz. Rabia’nın doğumuyla(herhalde 1886 yılında) birlikte onun hayatı çevresinde diğer hayatlar da müşterek olarak anlatılıyor. Rabia’nın hayatını zamanı hesaplamak için düşünecek olursak; bir ara evlendiklerinden sonra Osman,Rabia’nın yirmi bir yaşlarında kendisinin ise kırklarında olduğunu dile getirir.(Rabia,on bir yaşlarında hıfzını tamamlamıştı; yaklaşık bu yaşlarında Peregrini ile onu tanıştırıyorlar; Peregrini bu tarihte otuz yaşında olmalıdır.) Buradan da Rabia ile geçen süreyi 22 sene kadar sayabiliriz. (1 Mayıs 1907 evlendikleri tarih; 21 Aralık 1907 doğum gecesi) .. 23 Temmuz 1908’de ihtilal oluyor; bu tarihten bir müddet sonra da sürgünlerin döndüğünü düşünebiliriz. Bizlerin okurken tanık olduğumuz yaklaşık 40-50 yıllık bir zaman…Halide Edip,romanda klasik tarzda yazmıştır; roman zamanında da klasik tarzı görebiliyoruz.
*Halide Edip,romanı 1935 yılında yazmıştır. Kendisi de Abdülhamit döneminde yaşamış,hatta çevirisi sebebiyle ondan Şefkat Nişanı almıştır. Yani o dönemleri (kendince) iyi bilmektedir. Bunu romanın arka planındaki,dönemin gelişmelerinde hissedebiliyoruz. Romanlarında tam olmasa da kendi hayatından parçalara rastladığımız yazarın,bu romanında da pek çok bağlantı bulabiliyoruz.
*MEKAN: Mekan bütün olarak İstanbul’dur. Ama romanın esas mekanı Sinekli Bakkal sokağı ve mahallesidir. Halide Edip’in hayatını incelerken 1913 yılında Evkaf Kız Mektepleri umumi müfettişliği ile vazifeliyken her hafta fakir mahalleleri,bilhassa Sinekli Bakkal’ı ziyaret ettiği dikkatimizi çekmişti. Büyük bir ihtimalle bu gezileri esnasındaki izlenimleri 1935 yılında yazdığı bu romanında kullanılmış olmalıdır.
Sinekli Bakkal Sokağı, Aksaray civarında dar bir sokaktır. 16 Aralık 1999 tarihli bir gazete haberinde belirtildiğine göre; Aksaray’dan Haseki Hastanesi’ne doğru dönünce ikiye ayrılan yolun solunda,sağdaki son sokak bugün görünüş olarak çok değişmekle birlikte; adı Sinekli Bahçe Sokağı imiş. Sinekli Bakkal; bakkalıyla, kahvesiyle, ahşap evleriyle, çeşmesiyle tam anlamıyla halka ait bir muhittir. İstanbul’un bu mekanı halkı ve halk kültürünü temsil etmektedir. Bununla birlikte Boğaziçi, Bebek, Beyoğlu, Çamlıca, Galata Köprüsü,Haliç ise gezinti yerleri, konakları, bonmarşeleri ile yeni ve zengin İstanbul’u temsil ediyor. Ayrıca mekanda da doğu-batı; eski-yeni meselesiyle karşılaşıyoruz. Rabia’nın mekandaki güzellik anlayışı; genişlik,ışık,açıklık,sadelik ile anlatılırken,Osman’ınki ise daha karışık,daha zıt unsurların birleşmesiyle oluşan bir güzellik anlayışıdır.
Ayrıca bahçe tasvirleri de oldukça yer tutmaktadır. Diğer meselelerde olduğu gibi mekanda da önce zıtlıklar gözümüze çarpıyor; bu zıtlıklarda sentez ise İmam’ın üç katlı evinin tamirden sonraki halinde yapılmıştır. Romanda açık alanlarda kapalı alanlar da bulunuyor,ama geneli dikkate alınırsa kapalı alanlar daha çok; ev,konak,bakkal gibi.
*BAKIŞ AÇISI: Romanda “hakim bakış açısı” vardır. Dönemin fiziki,pikolojik şartlarını iyi bilen; mekanı tanıyan; romandaki her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan bir anlatıcı-yazar göze çarpmaktadır. Sinekli Bakkal’ın Halide Edip’in üçüncü tür olan “töre romanları”na girdiğini daha önce belirtmiştik. Böyle bir romanda ise okuyucunun güvenebileceği,anlatılanlar konusunda tecrübeli olduğunu hissedebileceğimiz bir bakış açısı kullanılmıştır. Fakat yazar,anlatımda yazar olduğunu hissettirmemiştir.
*KİŞİLER:
RABİA: Çocukluğu dedesi İmam ve annesi Emine’nin terbiyesinde geçmiştir. Akranları gibi yedi yaşında ev işlerini güzel bir şekilde yapabiliyordu. Çocukluğunu yaşayamamıştır. Dedesi tarafından sürekli olarak cehennem tasvirleriyle büyütülmüştür; kızından dolayı mektebe göndermemiş eğitimini kendisi vermiştir. On bir yaşında hıfzını dedesine dinletmiştir. İstanbul’un en küçük, fakat üslubuyla ve sesiyle en meşhur hafızı olmuştur. On bir-on iki yaşlarında Vehbi Dede’den ders almaya başlar; kısa sürede tef,ud,kanun gibi alaturka sazları süratle ve kabiliyetle öğrenmiştir. Alaturka pek çok şarkıyı da güzel bir şekilde söyleyebilmektedir. Daha sonra Peregrini’den de batı müziği dersleri almaya başlamıştır ve bunda da başarılı olmuştur. Hatta doğu ve batı müziğini kendi üslubunda sentezlemiştir. Vehbi Dede ile tanıştıktan sonra dedesinin korkutucu din öğretilerinden bir nebze mevleviliğin yumuşaklığına doğru kaysa da hayatının pek çok anında dedesinin etkisi ön plana çıkmıştır. Babasıyla kalmaya başladıktan sonra ise neşeli ve sanatkar yönü daha baskın bir şekilde ortaya çıkmıştır; bu simasına da yansımıştır.
Peregrini’nin gözlemlerinden çıkardığımıza göre de; ”tabiatında riyazete temayül,manevi bir perhizkarlık,süratle düşünüp salim kararlar alma kabiliyeti” vardı. Ayrıca “fikirlerinden ziyade insanlara,yaşayan şeylere bağlı,sevdiği vakit ölüme kadar seven, en küçük bir şefkat tecellisiyle kalbi atan bir kadın olacağı” çocukluğundan anlaşılıyordu. Sanat zevki “herhangi bir üstadı tatmin edecek kadar dürüst ve salim” idi.
Karar verdi mi peşine bırakmayan; kendisine ihtiyacı olanlara yardımsever ve vefakar; onurlu ve Sinekli Bakkal’a-köklerine her şeyiyle bağlıdır. Aynı zamanda “giydiği her kıyafete şahsiyetinden bir şeyler katan” bir özelliği vardır. Uyuşamadığı noktalarda,münakaşa esnasında,inatçı ve kesinlikle cevap vermeyen bir yapıya sahip; aynı zamanda kabullenmediği şeyleri asla yapmayacak kadar inatçı ve güçlü. Açıklayamadığı ve gücünün yetmediği konularda kadere,alınyazısına son derece bağlı. Analık sevki tabiisi çok güçlü. Ruhi olarak cinsi buhranları yok. Rabia için Rakım’ın kullandığı; ”kız değil,sanki tılsımlı kuyu. İçine mazaallah ayağı kayıp düşeni dünyanın çengeli çekip çıkaramaz.” (s.317) tabiri de roman içinde onun yerini iyi ifade eden bir tamlamadır. Olumlu özelliklerin çoğunu kendinde toplamış bir kadın tiplemesidir. Eserde diğer bütün hayatlar onun hayatı etrafında ortak bir şekilde anlatılmaktadır. Doğuyu,halk kültürünü; fakat batıyla senteze ulaşabilmiş ve batıya pek çok şeyini kabul ettirebilmiş bir doğuyu temsil ediyor.
*PEREGRİNİ=OSMAN: Peregrini,Garp müziğinin üstadı olan,kulağı çok hassas bir müzik hocası. Ateşli ve heyecanlı bir yapıya sahip. Felsefeyi,fikri tartışmaları ve konuşmayı çok seviyor. Babası soylu bir İspanyol,fakat o babasını tanımıyor; annesi tarafından büyütülmüş. Annesi ise Papa İtalyalı olduğu için oranın milliyetine geçecek kadar dindar bir Katolik; dinin haricinde hiçbir şeye boyun eğmeyen ve eğenleri de anlamayan birisi.Gençlik döneminde ise zevklerin hepsini tatmış olarak,yirmi dört yaşında manastıra çekilir. Buradan usanınca dinini bırakarak tekrar dünya hayatına döner. Daha sonra Osmanlı milliyetine geçer,ismini değiştirir ve müzik hocalığı yapmaya başlar. Kendisinin üç şahsiyeti olduğuna inanır; birincisi dimağı,ikincisi ruhu,üçüncüsü de kalbi.
Rabia’yı tanıştıklarından itibaren en çok tahlil eden kişi. Tahlil,gözlem onun için çok önemli; bu bir bölümde şu şekilde dile getiriliyor; ”Osman,bir insan ruhunun sırlarını öğrenebilmek için diri bir göğsü yarıp açmaya razı olacak kadar fikri tecessüsün esiri.”(s.357) Bu özelliği de onun Garp çocuğu olmasıyla irtibatlandırılıyor. Sürekli soru soran ve öğrenmeye hevesli bir yapısı var.Rabia’yı gerçekten seviyor ve ona saygı duyuyor; çok zengin ve asil bir aileden olsa bile sırf bu sevgisinden dolayı her şeyi geride bırakıp Rabia’nın istediği hayatı kabul ediyor. Zaman zaman alıştığı yaşantının çok dışındaki bu hayattan dolayı sıkıntı çekse de Rabia’ya olan bağlılığıyla ve çevresindekilerin ona gösterdiği alaka ile bu yeni hayatına uyum sağlıyor. Yeni evlerine taşındıktan sonra ancak kendine özel bir çalışma odası ayırıp,orada yapmak istediği beste ile uğraşabiliyor. “Tılsımlı kuyu” operası da aynı zamanda Rabia ile Osman sentezinin canlı bir göstergesi oluyor. Peregrini olarak başladığı yolu Osman olarak noktalayan kahraman olumlu ve yuvarlak bir karakterdir. Batıyı,yeniyi; ama doğuyla senteze ulaşabilmiş,doğuyla birleşmesi neticesinde olumlu özelliklerini arttırmış bir batıyı temsil ediyor.
*VEHBİ DEDE: Dini,ama bilhassa tasavvufu temsil ediyor. O,romanın hemen hemen her anında karşımıza çözüm olarak çıkıyor. Rabia onun sayesinde yumuşayıp,kendini her yönde geliştirir. Peregrini’nin Osman’a dönmesinde alt yapı olarak onun katkısı çok büyüktür. Hasılı Dede ve temsil ettiği felsefe romanda sorun-problem-anlaşmazlık olan her yerde çözüm olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün bunların yanında insani özelliklerden soyutlanmış bir karakter değildir. Tam aksi birebir hayatın her alanında olan bir karakterdir. Felsefenin dışında pek çok telli saza ve neye vakıf bir alaturka musiki hocasıdır. İnsanların kızını,bütün ailesini güvenerek teslim ettiği,emanet ettiği bir güven kapısıdır. Ayrıca insanların rahatlıkla sırlarını,dertlerini de paylaştığı bir kişidir. Her olaya daima yumuşak bir tavırla yaklaşır. Kainatta gerçekleşen her hadiseye esas kudretin gölgeleri nazarıyla bakabilir ve bunu yanındakilere de izah etmeye gayret gösterir. İnsana huzur veren bir yapısı vardır; hem iç alemiyle hem de dış görünüşüyle. Mütevazi, az söyleyen ve çok perhizkar bir şekilde yaşayan; sakin ve telaşsız bir yapıya sahip.
*TEVFİK=KIZ TEVFİK: Karagöz ve Ortaoyunu sanatçısı. “Yürüyüp söylemeye başladığı andan itibaren herkesin taklidini yapmış bütün mahalleyi güldürmüş”(s.13) : ”bütün havailiklerine rağmen İstanbul’un hudai nabit yetiştirdiği halk sanatkarlarının hususiyetlerini gösteren” (s.13) birisi. Çocukluğundan itibaren hem fiziki özellikleriyle hem de sanatçı yönüyle ön planda olmuş. Çocukluğu yeğeni olduğu İstanbul Bakkaliyesi sahibi Mustafa Efendi’nin yanında geçiyor. Paraya önem vermiyor ve mahallenin daha ziyade fakirleriyle arkadaş. Tembel ve çocuk ruhlu,neşeli,oyunu seviyor. Elleri kağıt parçalarına can veren bir çevikliğe sahip. Sesini,mimiklerini kullanma da oldukça usta. Tevfik’in dinle ilgisi ve bağlantısı yok; içki içen,ilk sürgününde eğlence hayatını yaşamış birisi. Ona göre sanat; yazılı değil,her an değişen hayattadır. Paraya hiç kıymet vermiyor. Sevdiği kişi,arkadaşı,dostu için cezaya ve canını bile vermeye razı olacak kadar sadık ve cesaretli bir yapıya sahip.
*İMAM HACI İLHAMİ EFENDİ: Mahallenin imamı. Mahalle sakinleri tarafından pinti ve hasis olarak biliniyor. Paraya ve mevkiye düşkün; para için jurnalcilik yapabilen biri. Görünüşünde ve konuşmasında heybet var. Vaazlarında cehennemi daha parlak ve canlı olarak anlatıyor. Hazza ve sevince,umum hayat tecellisine karşı dinmeyen bir kin ve affetmeyen bir düşmanlığı herkese öğretmeye çalışıyor. Hiç tebessüm etmeyen,gülmeyen biri. Yeni olan şeylere karşı. Bütün katılığına rağmen Vehbi Dede’ye evliya olarak bakıyor; ona saygı duyuyor. Kindar ve inatçı. Yaşlılığında bile rahmet,şefaat vadeden surelere bile kinini,insanları hiç affetmeyen nefretini karıştırıyor. Bütün mahalle halkını “cehennemlik” olarak görüyor. Sert,değişmeyen eskiyi temsil ediyor. İmam karakteri olarak olumsuz ve korkutucu bir tip.
*EMİNE: İmam’ın kızı,Tevfik’in karısı ve Rabia’nın annesi. Çocukluğundan itibaren hamarat,titiz, mahalle çocuklarıyla oynamaya tenezzül etmeyen biri. Suratsız ve gülmeyen; İmam’ın akidesinin biricik timsali. On yedi yaşında Tevfik’e kaçıyor; Tevfik’in balmumu gibi kalıptan kalıba girmesinde ideal bir koca sezdiği ve ona oyunculuğu bırakacağına dair söz verdirttiği için onunla evleniyor. Kalbi kuru,kafası dar ve dilinin zehir gibi olmasının yanında kindar ve gururlu. İdeal olarak babasını düşünüyor. O da babası gibi paraya önem veriyor. Kendine göre olan namus anlayışı çok önemli. Tevfik’ten ayrıldıktan sonra ona sürekli beddua eden ve onu kötüleyen biri. Tevfik’ten ne kadar nefret etse de onu kendi malı gibi görüyor ve ona döneceğini düşünüyor. Asla affetmiyor. Kini ve üzüntüsüyle günden güne çöküp vefat ediyor.
*SELİM PAŞA: Hükümdarın Zaptiye Nazırı. Boş zamanlarında sigara iskemlesi,köşelik,arka kaşağı yapar. İyi bir aile babası ve karısına bağlı. Paşa,tamamen eski zaman adamı. Samimi ve kendi ölçüleriyle namuskar.
*SABİHA HANIM: Selim Paşa’nın karısı. Bir yönüyle hayır sahibi,merhametli,bağış seven; sağ elinin verdiğini sol elinin duymadığı biri; diğer yönüyle de saza söze düşkün,bir d

0 yorum:


Zirve100 Toplist